10 Temmuz 2014 Perşembe

ROTAMIZ BOZCAADA - ÇANAKKALE'DE (!) GEÇ KALINMIŞ BİR BOZCAADA YAZISI ;)


Değerli RotaMissWorld Takipçileri ;)

Uzun aradan sonra çok güzel bir yazıyla aranıza dönüyorum.
Yazamadığım zamanlarda boş durmadım..
Gezdim, Gördüm, Bolca Fotoğraf çektim geldim, ve yazıyorum..

Malumunuz 17 Mayıs-19 Mayıs aralığı gibi değerlendirilecek bir tatil fırsatımız oldu. Biz de bu tatil de rotamızı Çanakkale-Bozcaada taraflarına çevirdik.

Ah! Keşke daha önce niye gelmedim dediğim muhteşem doğası, mis gibi havasıyla Bozcaada'yla tanıştım. Müdavimleri iyi bilirler, ben geç ve aklı orda kalanlardanım ;)


Roportajımıza Başlayalım :


1. Bozcaada'ya Nasıl Gidilir Diyorsanız?

- Çok kolay, kendinizi öncelikle bir şekilde Çanakkale'ye atın..Oradan sonrasını bir şekilde halledersiniz :) Çanakkale'den Geyikli İskelesi'ne gelen küçük yolcu otobüsleri var, onlarla buraya gelebilirsiniz. Geyikli'den de her saat kalkan feribotlar sayesinde maximum 20-25 dakikada Ada'ya ulaşabilirsiniz. Eğer Çanakkale üzerinden kendi arabanızla gelecekseniz Ezine yolunu takip edin, Ezine üzerinden küçük bir sahil kasabası olan Geyikli'ye varabilirsiniz. "Eyva Eyva beya" sahnelerinden Geyikli'ye aşina olanlarınız vardır ;) Arabayla geçmek istemezseniz otoparkınız hazır. Geyikli de bırakabilirsiniz ki, bizden tavsiye arabayla geçmemenizdir (!) Yol güzergahı o kadar güzel ki, gidene kadar Rüzgar Santralleri, ağaçlar ve deniz eşlik edecek size! Bir kez daha bu topraklara aşık olacaksınız.

2. Ada'ya vardınız, ilk yapmanız gereken?

- Birkaç seçenek sunabilirim sizlere, eğer karnınız açsa önce güzel bir yemek ziyafetiyle açılışı yapabilirsiniz. Biz tercihimizi Damla Sakızlı Türk Kahvesi yanında Gelincik Şerbetiyle Adalı Cafe'den yana kullandık.


Kahvelerimizi yudumlarken aklımız Ada'daydı, her yeri karış karış gezmek istedik. Aç değilseniz bizim gibi kahveyle başlayabilirsiniz güne, ya da gezerek dolaşarak bir süre daha acıkmayı bekleyip sonra yemek, içmek vs. gibi..sıralamalar yapabilirsiniz.

3. Güzel Bir Ada Turunda Olmazsa Olmazlar..

Benim gibi fotoğraf severler varsa aranızda, makinenizle her anı ölümsüzleştirmek isteyebilirsiniz sevdiklerinizle..bolca yürüyüş yapabilir,  arkadaşlarınızla birlikte  bisikletlerle ADA Turuna çıkabilirsiniz..Bozcaada Kalesi de gezilecek yerler arasındadır..

işte karşınızda karelerle Bozcaada Turu..







4. Midesine Düşkün Olanlar, Sıra Sizde ;)

Fotoğraf yolculuğunu da tamamladıktan sonra haliyle yorulduk, acıktık..ne yicez diye düşünmeyin, çünkü tam da nimetlerin bolluğunun ortasında, cennettesiniz..Ada olur da balık mahsulleri olmaz mı? hem de yok yok diyebilirsiniz, en taze kalamarı burada yiyebileceğinizi iddia ediyoruz (!) herşey o kadar tazecik, o kadar leziz ki..

balıkçıların hepsi sahil şeridine sıralanmış, işte bir kaç tanesi :

- Mor Meyhane
- Şehir Restaurant
- Boruzan



                                             
                                               ortalama fiyatlar :



 -  Eğer kalıcıysanız da, herşeyin organik olduğu enfes bir kahvaltı ziyafeti de size bekliyor demektir, hem de mis gibi kokan ada ekmeği, kekikler eşliğinde..gurmeci'ler ada tam da size göre ! emin olun, kusur bulabileceğiniz bir tatla karşılaşmayacaksınız..üzüm bağları açısından da oldukça zengin olan Bozcaada'da; şarapseverlerin de ilgi odağı olacağından şüphemiz yok.. 

  - Ana yemek ve kahvaltı faslından sonra gün aralarında atıştırmalık bişiler için size önerimiz ADA'nın en en en güzelll kavala kurabiyesini,lokumlu kurabiyesini bulabileceğiniz yer ise ÇİÇEK Pastanesi'dir, yer bulmak da zorluk çekip sıkılabilirsiniz ama emin olun buna değecektir (!)





      
Biz rotamızı Bozcaada'ya çevirdik, umarız hafızanız da küçücük bir iz bırakabileceğimiz bir yazı olmuştur, ve zaman torbanıza anılar biriktirip geri dönersiniz, BİZ öyle yaptık ;)


Bir sonraki yazımıza kadar, sevgiyle ve geziyle kalın..



ROTAMIZ --> WORLD 








24 Ocak 2014 Cuma

CANIM BABAM'A..


Baba demek nedir? diye sorsam herkes farklı bir cevap verir belki
herkesin hayatındaki "baba" faktörü farklıdır.
kimine göre "korkmak" demek,
kimine göre "saygı-sevgi" demek,
kimine göre "arkadaşlık" demek,
kimine göre "olmazsa olmaz" demek..

bana göre ağırlıkla arkadaşlık demekti,
belki annemle bile konuşmak istemediğim konuları konuşurdum babamla..
evet tam anlamıyla iki arkadaş gibiydik..
hem de öyle iyi geçinenlerden de değildik biz,
zıtlaşırdık, hayır o öyle değil böyle derdim..
sürekli muhalefetsin derdi,
Allah seni alacak kocaya kolaylık versin derdi..
erkek gibi kızsın, belki evde bile kalabilirsin; seni alacak kimse çıkmayabilir derdi..
beni kabul eden böyle kabul edecekse evlenecek derdim..

illa bi yerlerden bi paylaşım yaratır, hayal dünyamın da kısır kalmaması için olmayacak şeyleri bile fikir olarak öne sürerdi BENİM BABAM..

BAZEN arkadaş edineceğim kişileri tarif eder, cehalet den uzak dur! kendine kültürlü çevre edin derdi hep!
bu kültürün de bir parçası ol, içlerinde kaybolma derdi!
bulunduğum andan 10 yıl sonrasını hayal eder hep,
baba komiksin dediğimde; NEDEN olmasın ki derdi..
sen bunları hak etmiyor musun derdi..
amacı beni İLERİ GÖRÜŞLÜ düşünmeye sevk etmekti..
hayat yolculuğun hep kendi içinde olsun derdi,
kimseyi kırma; el öpmekle dudak aşınmaz derdi..


günlük bulmacası vardı hasta yatağında tek lüksü olan,
hepsini çözdüğünde yüzünde KAHRAMAN gülüşü :)
bazen takıldığında da bana sorar, 
bitirdiğinde; şimdi sen mi çözmüş oldun bunu? demekten alamazdım kendimi..
sonra yine bıyık altından tebessümü..


en çok dinlemeyi sevdiğim hikayeler ise geçmişle ilgili olanlardı..
Rumeli Göçmen bir ailenin en büyük oğlu olmanın zorluğunu hayatı boyunca yaşamış;
6 yaşında Kosova topraklarından savaş nedeniyle göç etmek zorunda kalmış; çiftlikleri olan bir aile iken birdenbire üstündekilerle İstanbul'a gelen 7 çocuklu bir ailenin en büyük oğlu..

gelir gelmez ilkokula yazdırmışlar, o yaşlarda da sigaraya başlamış..
o yaşlarda nasıl bir yükün altındaysa artık, kim bilir (?)
hayata erken atılanlardan,
bazen simit satmış,
bazen muavinlik yapmış,
hedefleri büyük olmuş küçücükken..
arabalara çok merakı olmuş hep..

sonra minibüs almış kendisine, kardeşlerini de yanına almış,
hep birlikte çalışmaya başlamışlar..
29 yaşında annemle evlenmiş..
1982 yılının bir Cuma sabahında da ben dünyaya gelmişim (:
Cerrahpaşa Hastanesi'nde doğmuşum..

babama doğduğumu haber vermişler, babam sevincinden hastaneye sarhoş gitmiş..
annemin ismini unutmuş,
bir sürü isim saymış saymış ..
hemşireler gülmeye başlamış babama..
onlar güldükçe babam tam hatırlıyordum, unutturdunuz yine demiş :)
derken; hemşireler soyadını sormuşlar babama..
söylemiş de öyle içeri almışlar babamı :))


derken; büyüdüm, okula başladım..
ve bir gün babam hastalandı..
 neden mi? bir kış günü maça giderken soğuk bir şişe su içmiş..
ve arkasından zatüree başlangıcı..
arkasından ciğerleri su toplamış,
ve bundan sonra astım..
ilkokulda küçük bir hastalık gibi görünen hastalık büyüdü çığ oldu..
 tam lise son sınıfta üniversiteye hazırlanırken; birden ameliyat olmazsa ölebileceğini söylediler bize..
yaşama ihtimali sadece %10, ama olmazsa her an dediler..
yanından bir dakika bile ayrılmayan annem kendi başına aldığı kararla hemen olsun diyerek imzalamış gerekli sorumlulukları..


doktorların belki masada kalır dediği BABAM; verdiği yaşam savaşıyla 8 yıl daha yaşadı..
bu 8 yıl zarfında; gündüzleri annem geceleri ben yanından hiç ayrılmadık, 

taa kii..
o kötü güne kadar..
bir gece yine ağırlaştı; her gece ki gibi bişi zannettik
elini tuttum, tamam başlıyoruz nefes egzersizlerine dedim..
baktım düzelmiyor bu kez..
hastaneye kaldırdık, yanında duruyoruz ama bize bakmıyor..görmüyor :(

25 Ocak 2007 tarihinde kaybedilmiş bir Can Paresi'dir BENİM BABAM..


7 yıl önce bugün öldün,
ama her gün çoğalıyor özlemin..
YATTIĞIN YER NUR OLSUN,
ÖĞRETTİKLERİN KULAĞIMDA..


haksız kazanılmış paralarla ayakkabı kutularını doldurmayı öğretmediğin için, doğrulukla savaşmayı, mücadeleyi, ileri görüşlülüğü öğrettiğin için, azla yetinmeyi, mutlu olmayı, eğitimin önemini, büyüklere saygıyı-sevgiyi öğrettiğin için sana müteşekkirim..


sevgilerimle,,