29 Şubat 2012 Çarşamba

sizin hiç bir minikten "geçmiş olsun" hediyeniz oldu mu?





dün akşam yaşadığımız bir hikaye'yi paylaşmak istedim.. 
kapı çalındı..
açtım kimseyi göremedim..
alla alla derken
kapının önüne bırakılmış bir resim gördüm..

"adı : geçmiş olsun hediyesi" imiş..

-kimden mi?
minicik elleri olan bi yavrudan..
ben hasta oldum diye bana resim çizmiş..









ortasında kalp 
kenarlarında da artılar var
artılar ne demek oluyor ki diye tam soracaktım..
açıklama da geldi :
artılar "öpücük" demekmiş..


bazen çok derinlerde aradığımız mutluluk küçücük bir yavrunun ellerinden çıkagelir, bizi de böyle hem duygusal, hem de mutlu eder..


sevimli minik kahramanım bnm,
seni çok ama çok seviyorum :)



insanların anlaşamamalarının nedeni ? :)


Üstün Akmen : İnsanların anlaşamamalarının nedenini ne de güzel özetlemiş, değil mi? 
(farkındalık sağlayan arkadaşım pınar yiğit solhan'a teşekkür ederim.)
bunun üstüne bişi söylemeden, sadece paylaşmak istiyorum..
-yorumsuz-

21 Şubat 2012 Salı

'N'il Karaibrahimgil Üzerine.."İnsanları da Bulmak İstediğiniz Gibi Bırakınız"

kimi insanlar vardır, enerji yüklü..
bi gülüşüyle "N" hayır denilecek bişiyine bile o gülüş karşısında hayır diyemezsiniz. 
işte bu 'N''nin adı "Nil Karaibrahimgil" bence..


kendisini uzun zamandır gerek şarkılarından, gerekse yazılarından takip ediyorum, 
 ne kadar pozitif yüklü, etrafına enerji saçan, gözlerinin içi gülen, sempatik biri olduğunu anlamak hiç de zor değil..içinden geldiği gibi hareket eden çılgın duruşuna ise hayranım, bunu hem yazılarına, hem dansına, hem şarkı sözlerine yansıtmasına da :)  "su gibi kız" deyimi en çok ona yakışır herhalde :)

Nil; 17 Ekim 1976-Ankara doğumluymuş..
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde üniversite eğitimine başlayan Nil, reklamcılığa duyduğu ilgi yüzünden okul dışındaki zamanlarında Sertab Erener’in ağabeyi Serdar Erener’in ajansı Reklamevi’nde part time metin yazarı olarak çalışmaya başlamış. Hüner Margarin ve First Duo reklamlarıyla Kristal Elma Ödülü'nü aldı. Turkcell Hazırkart 'ben özgürüm' , Bellona 'bellonayla' , Algida 'aşkımla erir misin?' , Orkid 'çocuk da yaparım kariyer de ' jinglelarını yaptı. İlk albümü 2002 yılında Nil Dünyası ismiyle, 2. albümü 2004 yılında Nil Fm ismiyle ve bir sonraki albümü 2006 yılında Tek Taşımı Kendim Aldım ismiyle yayınlandı. Nil ayrıca Organize İşler filminin jenerik müziğini yaptı. 21 Ocak 2010 tarihinde ise Serdar Erener ile Nil Nehri kıyısında yapılan düğünle evlenmiştir.




2011 yılında Nil'in Kelebekleri isimli kitabını şu şekilde özetlemiş :


İçimi açsan nar, ama yerim dar…
“Kadınlar çok seyrek olarak söylediklerini kastederler.
Asıl demek istediklerini bulmak için, sakın ‘ne demek istiyorsun’ diye sormayın. Bu soru sizi, kastedilmeyecek başka bir cümleye yönlendirir ve aslolandan gitgide uzaklaşmanıza sebep olur. Bu sebeple sonuç ilişkisi kurulmaz. 

Mesela sık kullanılan bir cümleyi ele alalım: ‘Yalnız kalmak istiyorum.’
Cümlenin öznesi ‘ben’, burada ‘sen’ manasında kullanılmış. ‘İstiyorum’ olumlu gibi dursa da olumsuz, yani asıl kökü ‘istemiyorum’. Buraya kadar cümlemiz ‘Sen yalnız kalmak istemiyorum.’ 

Böyle bir cümleye pek rastlanmadığından, yuvarlamamız gerekir. Yuvarlarsak aslolan cümleye varırız: 
‘Sen yalnız kalmamı isteme!’ 

Bu cümleyi canlandırabilecek erkek yok denecek kadar azdır. Kadın yalnız kalmak istemiyor, bu kesin. Fakat bu yeterli değil.

Onun yalnız kalmasını istememelisiniz.

Ayrıca kadını bu raddeye getirmeyin. Kadınlar yalnız kalmayı asla istemez. Şayet kendilerini yalnız 
hissederlerse, pıt diye doğuruverirler. Elde var iki olurlar. Bir suyla şaka olmaz, bir de kadınlarla...” ;)


yeni yazılarından birini okudum bu sabah, ve bir kez daha kendisine olan hayranlığımın arttığını fark ettim..
hepimiz bir çok şeyi düşünürüz lakin yazıya dökme konusunda bazen bu kadar başarılı olamayız..
"nil" bu konudaki ustalığını da her hafta yazdığı yazılarla başarıyor..
daha fazla sözü uzatmadan yazıyı doğrudan sizlerle paylaşmak istiyorum, olur ya belki gözümüzden kaçmıştır ;)


İnsanları da bulmak istediğiniz gibi bırakınız :

"Kimi nasıl bırakırsak bırakalım, bırakılmak istediğimiz şekilde bırakılmalı. Çünkü hayat daireler çiziyor ve herkes karşımıza kendi kılığında ya da bir başkası olarak çıkacak. Bugün ya da yarın o gün gelecek ve biz ya kalbi kırık, ya görünmez, ya sevgiyle, ya iyilikle karşılanıcaz. Demem o ki, sadece tuvaletleri değil, birbirimizi de bulmak istediğimiz şekilde bırakalım. Böylece umduğumuzu bulmuş oluruz. Sevgiyle. Nil."

(http://www.hurriyet.com.tr/magazin/yazarlar/18764639.asp)


nice yazılarla takipçi'niz, iyi ki varsın!


sema..

16 Şubat 2012 Perşembe

Saatlerimizi 14:53'e Ayarlayalım!

Fetih 1453 Bugün Vizyona Giriyor !




İstanbul'un fethini konu alan filmde, Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet'in çocukluğundan fetihlerine kadar olan süreç anlatılıyor. Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya, Fransa, İngiltere, İsviçre, KKTC, Ortadoğu ülkeleri, Endonezya, Malezya, Rusya, Arnavutluk, Sırbistan, Bosna- Hersek, Makedonya, Kosova, Romanya, Yunanistan, Güney Kore, Tayland, Japonya ve ABD'de de gösterime girecek olan filmde, Fatih Sultan Mehmet'i Devrim Evin oynuyor. Oyuncu kadrosunun belirlenmesi için yüzlerce adayla görüşen Faruk Aksoy, Ulubatlı Hasan için İbrahim Çelikkol'u, Era için Dilek Serbest'i, Konstantin için Recep Aktuğ'u ve Justiniani için Cengiz Coşkun'u seçerek kamera karşısına çıkardı. Bugüne kadar Türk sinema tarihindeki en yüksek kopya adedi ve salon sayısıyla gösterime girecek filmin danışmanlıklarını Prof. Dr. Feridun Emecan, Doç. Dr. Hülya Tezcan, Prof. Dr. Gülgün Köroğlu ve araştırmacı- yazar Adem Saraç yaptı. Filmin müziklerinde ise Benjamin Wallfisch'in imzası bulunuyor. 
(http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/sinema/2012/02/16/saatlerinizi-1453e-ayarlayin)








Nisan 2009'da hazırlıklarına başlanan filmin ilk etabı eylül ayında, 4 bin metrekarelik kapalı alana sahip stüdyoda çekildi. 40 kişilik tasarım ve animasyon ekibi, Doğu Roma ve Edirne saraylarını aslına uygun olarak 3 boyutlu hazırladı. Mayıs ayında başlanan filmin 2. etabında, Ataköy'de TOKİ'ye ait tarihi baruthane alanı çekimin merkezi oldu. 25 dönüm arazi üzerindeki tarihi dokular da kullanılarak 14 bin 600 metrekarelik dekor inşa edildi. Top döküm atölyesi, pazar alanları, Cenova Limanı, kiliseler gibi mekânların 7 ayda hazırlandığı filmde, Cenova Limanı'nın canlandırılması için 2 bin 500 metrekare gerçek zeminli havuz inşa edildi. 2. etap çekimleri 6 hafta sürdü.

Savaş alanını yansıtan son etap, 10 ayda tamamlandı. Alibeyköy'deki baraj havzasının yanındaki 100 bin metrekare arazi üzerinde kurulan platoda; Fatih Sultan Mehmet'in otağı, savaş meydanı, asker çadırları, hastane çadırları, İstanbul'un surları, toplar, Medine şehir sokakları, Vatikan Sarayı Kütüphanesi inşa edildi. Ayrıca deniz savaşı ve karadan kaydırılacak gemiler için gerçek ölçüsünde 3 adet kadırga yapıldı. Toplam 15 bin yardımcı oyuncunun rol aldığı filmin son etabının çekimleri 11 haftada tamamlandı. Oyuncuların büyük çoğunluğunun at ve kılıç eğitiminden geçirildiği filmde toplam 44 bin metre kumaş kullanılarak kostümler ve aksesuvar malzemeleri hazırlandı. 

Bize de; bu kadar emek harcanmış bir sinema filmi için "RASTGELE" ve "YOLUN HOLYWOOD'A UZANSIN" demekten başka bişi düşmez! 


fragmanı izlemek isteyenler için işte videomuz :
http://www.youtube.com/watch?v=5HoR9_VdAXc






4 Şubat 2012 Cumartesi

Mevlid Kandilimiz Mübarek Olsun!



Denilir ki: Hz. Lokman'ın oğlu babasına sorar:
- Babacığım insanda bulunması gereken en büyük erdem nedir?
Hz. Lokman der ki:
- Din, iman sahibi olmasıdır.
Oğlu sorar.
- Buna ikincisini eklemek istersen ne olur.
Hz. Lokman der ki:
- Din ve mal...
- Üçüncüsü olsa?
Hz. Lokman:
- Din, mal ve haya (utanma duygusu).
- Dördüncüsü olsa?
Hz. Lokman:
- Din, mal, haya ve güzel ahlak.
- Beşincisi olsa?
Hz. Lokman:
- Din, mal, haya, güzel ahlak ve cömertlik.
Sonra Hz. Lokman şöyle devam eder:
- Evladım! Kimde bu beş özellik bir araya gelse, o temiz, korunmuş ve Allah'ın dostu olmuş olur. Ve aynı zamanda şeytandan uzak olur.

Elbette Rabbimizin sevdiği özellikler bunlarla sınırlı değildir. Ama bu kadarı bile, kendimizi tartabilmemiz için yeterlidir. Ben bu listeye baktığımda Yüce Allah'ın (c.c.) ahlakıyla hallenme noktasından çok uzakta olduğumu görebiliyorum. 

Rabbim kalbimizi yıkasın. Bizi affetsin. Bize merhamet etsin. Bizi nefsimizle baş başa bırakmasın. Kalbimize merhamet koysun. Sevgi koysun. Affetme duygusu koysun. Bize rahmetiyle muamele etsin. Dünya hayatını 

sadık bir mümin olarak aşmamızı nasip etsin. (Amin.)

(http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/hatipoglu/2012/01/27/allahin-ahlakiyla-ahlaklanin)



Ferrarisini Satan Bilge (Özet)!



Julian Mantle, elli yaşlarında ve ülkenin en ünlü avukatlarından biridir.
Mesleğinde çok başarılı olan Julian, hayatta sahip olunabilecek her şeye de sahiptir: Kariyer, şöhret, para, özel bir jet, ada ve kırmızı bir Ferrari. Julian sürekli çalışmakta ama sağlığına hiç dikkat etmemektedir. Yoğun iş temposu nedeniyle bir duruşma sırasında kalp krizi geçirir. İşte bu hastalık Julian’ın tüm hayatını değiştirecektir. Hastanede gördüğü tedavinin tamamlanmasından sonra ortadan kaybolur. Sahip olduğu her şeyi hatta çok sevdiği Ferrari’sini bile satmış ve Hindistan seyahatine çıkmıştır.


Julian Mantle üç yıllık bir sürenin ardından yakın arkadaşı John’un ofisinin kapısını çalar. John gözlerine inanamaz. Julian, zihnen ve bedenen çok büyük değişiklikler geçirmiş, mutlu, sağlıklı ve enerji dolu bir insan olmuştur. Sanki otuz yaşlarında gibidir. Julian üç yıl boyunca yaşadıklarını arkadaşına anlatır:

Julian Mantle, Hindistan’da Himalayalar’da yaşayan Sivana Bilgeleriyle tanışmak için zorlu bir yolculuk yapar. Bu yolculuğunun sonunda elindeki sepette çiçekler olan bir adamla karşılaşır. Bu Sivana Bilgeleri ile ilk karşılaşmasıdır. Bilgeye başından geçenleri anlatır. Bu bilge adamın adı Yogi Raman’dır ve Julian’ın hayatının değişmesini sağlayacaktır. Yogi Raman, Julian’ı köyüne götürür ve diğer bilgelerle tanıştırır. Julian üç yıl boyunca bilgelerin yaşamına uyum sağlar ve onlar gibi yaşar.


Yogi Raman Julian’a bir hikâye anlatır. Bu hikayede aydınlanmış bir yaşama ulaşmanın yedi erdemi anlatılmaktadır: Muhteşem verimli ve yeşil bir bahçede oturuyorsun. Bahçenin ortasında altı kat yüksekliğinde bir deniz feneri var. Biraz sonra fenerin giriş kapısı açılır ve içeriye bir Japon sumo güreşçisi girer. Belinde pembe bir kordon vardır. Sumo güreşçisi yerde duran altın bir kronometrenin üzerine basarak kayar ve düşer. Kendinden geçtikten sonra orada açan sarı güllerin kokusuyla kendine gelir. Enerjisini toplayarak ayağa kalkar. Bahçenin en uzak köşesinde milyonlarca parlak elmas kaplı bir patika bulunmaktadır. Patikadan yürümeye başlar ve bu yol onu tükenmeyen sevinç ve sonsuz mutluluk yoluna götürür.


Hikayede geçen bahçe, fener kulesi, sumo güreşçisi, pembe kuşak, kronometre, güller ve patika aydınlanmış bir yaşam için gerekli yedi erdemi ifade etmektedir.

Bahçe: Hikayedeki bahçe insanın zihnini temsil etmektedir. İnsanın zihni bir bahçe gibidir, bir bahçe ne kadar bakımlı ise o kadar verimlidir. Bu bahçede zararlı otların yetişmesine fırsat vermemeliyiz. Bahçemizi kirletecek kaygıları zihnimizden uzaklaştırmak gerekir. Yaşam kalitemizi zihnimizdeki düşünceler belirler. Karşımıza çıkacak her engel kişisel gelişim için bir fırsattır.




Deniz Feneri: Yaşamımızda bir amacımız olmalıdır. Deniz feneri bu amacı simgelemektedir. Hayatımızdaki kişisel, mesleki ve zihinsel hedefleri belirlemek ve onları gerçekleştirmek sürekli çabalamak bir tatmin sağlayacaktır. Belirlediğimiz hedefleri gerçekleştirmek için gerekli cesarete sahip olmalıyız.




Sumo Güreşçisi: Belirlediğimiz hedeflere ulaşmak için gerekli olan gücü, disiplini ve kararlılığı temsil etmektedir.


Pembe Kordon: Disiplinli yaşamın sembolüdür. Pembe kordon, birbiri üzerine örülmüş küçük tel parçalarından oluşmaktadır. Bunlar tek başına hiçbir anlam ifade etmez. Yaşamımızın her alanındaki eylemlerimiz ile kişisel disiplinimiz gelişir ve tıpkı pembe kordon gibi sağlamlaşır. İç disiplinimizi geliştirmek yaşantımızın daha kaliteli olmasını sağlar.


Kronometre: Zamanı temsil etmektedir. Zaman, insanın sahip olduğu en değerli şeylerden biridir. Zamanımızı kontrol etmek, önceliklerimizi belirlemek ve dengeli planlamak kaliteli bir yaşam için çok önemlidir. Zamanı kontrol etmek yaşamı kontrol etmektir. Zaman geri dönüşümü olmayan tek kaynaktır.


Sarı Güller: Etrafına güzel kokular veren güller gibi hiç bir karşılık beklemeden başka insanlara yardımcı olmalıyız. Başkalarının yaşamlarını yüceltmek, kendi yaşamımızı da yüceltir.




Elmas Kaplı Patika: Yaşadığımız anı temsil etmektedir. Gelecek kaygılarını bir kenara bırakarak, her günü sanki son günümüz gibi yaşamalıyız.




Kişisel gelişim yolunda, ışık saçan yaşamın on ritüeli olarak adlandırılan ilkeler ise şunlardır:

Yalnızlık Ritüeli: Her gün aynı saatlerde yalnız kalarak ruhu dinlendirmek insana iç huzur, iç sessizlik, derin iyilik hali ve sınırsız enerji gibi faydalar sağlar, günün gerginliğinin atılmasına yardımcı olur.

Erken Uyanma Ritüeli: Normal ve sağlıklı bir insan için altı saat uyku yeterlidir. Güneşin doğuşunu izlemek, kişinin yaşam enerjisini ortaya çıkarır. Duygusal ve fiziksel canlılığını tazeler. Uykunun süresinden ziyade kalitesi önemlidir. Kesintisiz altı saatlik uyku yeterlidir.

Müzik Ritüeli: Müzik ruhun gıdasıdır. Her gün mutlaka müzik dinlemek için zaman ayırmalıyız. İnsanı motive eden en iyi araçlardan birisi müziktir.



Sözcükleri Tekrarlama Ritüeli: Kelimeler insan zihnî için güçlü etkilere sahiptirler.

Ahenkli Karakter Ritüeli: İnsanın her gün artan biçimde kendisini geliştirmesi gerekir. Yaptıklarımız alışkanlıklarımızı oluşturur. Alışkanlıklar ise hayatımızı yönlendirir.

Sadelik Ritüeli: Hayatımızın önceliklerine, önemli ve anlamlı şeylere odaklanarak yaşamımızı sade-leştirmeliyiz.

Fiziksel Ritüel: Bedenimizi egzersizlerle beslemek, vücudun kendi doğal canlılığına dönmesini sağlar.

Yaşam Gıdası Ritüeli: Doğal gıdalarla, taze sebze, meyve ve tahıllarla beslenmek, vücudun sağlıklı ve dinç olmasını sağlar.

Bereketli Bilgi Ritüeli: İnsan hayatı boyunca öğrenmeli ve öğrendiklerini kendisinin ve çevredekilerin iyiliğini esas alarak geliştirmelidir. Düzenli okumak bunun için en iyi yöntemdir.

Kendin Hakkında Düşünme Ritüeli: Biten her günün sonunda tüm davranışlarımızı gözden geçirmeliyiz.

(http://donemodevi.blogcu.com/ferrarisini-satan-bilge-ozet/4202216)

3 Şubat 2012 Cuma

samimiyet seni nasıl saklamak gerek??


Geçtiğimiz hafta sonunu bütün planlardan arındırmıştım. Uzun zamandır görüşemediğimiz eski arkadaşlarla buluşacaktık."kesin geliyorum","çok özledim ne iyi olacak görüşmek","gelmeyenler ayıp eder" nidalarında bulunan hiç kimse gelmedi:))

Tabi ki tek samimiyetsizlik örneği bu değildi gelen arkadaşların bazısından da dilinden "canıııııımmmmm" diyen ama beraberinde altyazısı eksik olmayan nidalar duyuldu.Ve ben hala burada durmuş "ne gerek var ki onu anlamıyorum" diye düşünüp duruyorum. Sahiden ne gerek var? Niye, neden, niçin böyle davranıyorlar. Hani derler ya biz bizi biliriz diye, biliriz tabi hatta tabiri caizse biz birbirimizin ciğerini biliriz. Ama düşünün artık o kadar kaybediyorlar ki damarlarında akan samimiyeti artık kendilerini tanıyamadıkları için karşılarındakileri de ne zamandır ve ne kadar tanıdıklarını düşünemez oluyorlar. Bir an düşünseler bilecekler rol yapacakları değil, kendileri olacakları sorgulanmadan rahat davranacakları yerdeler. Eski dostların arasında...Kolay bulunmayacak bir rahatlığı elinin tersi ile itip maskelerin ardına sığınan arkadaşlarım için mi üzülmeliyim yoksa her geçen gün samimiyetin azaldığı ortamların artışı için ve insanların artık "maskesiz çıkmam abi" diye ortalarda salınarak gezmesi ile insan oluşumuzun değilde diplomalarımızın, kredi kartı limitlerimizin, evlerimizin, arabalarımızın önem kazandığı bir dünyada yaşadığımız için mi??? Neyse ki henüz bütün arkadaşlar bu feci duruma düşmüş değil.Eskisi kadar hakiki,temiz ve şen sohbeti olan herkese özel olarak teşekkür ediyorum gönülden. Ama yine de gönlüm kırık...Her türlü yarayı,bereyi,hastalığı kolay atlatıyorumda bu gönül kırıklığı beni birkaç gün hapseder...Gönlüm kırık...Lütfen bana bir yardım samimiyetten bende kalan kırıntıları pamuklara mı sarıp sarmalasam da saklasam...

"Gelemiyorum" yada "gelmeyeceğim" demek niçin o kadar zor geldi bilemiyorum ama birçoğunun bahanesi çok ama çok komikti ve sanki beraberinde yalaaaaaan diye altyazı geçiyor gibiydi...Ey samimiyet seni yitiriyoruz ama yitirdiğimizi çaktırmayacağız derken daha bir komik oluyor ve hepten çaktırıyoruz.Bende hala biraz varsın diye düşününce kendimi sevesim geliyor ama bu kez de peki ben seni nasıl saklayayım da beni altyazılı konuşanlara karıştırma diye düşünmeden edemiyorum.


by Pınar Yiğit Solhan
http://delinindelisi.blogspot.com/2011/01/samimiyet-seni-nasl-saklamak-gerek.html

Yeni Bir İK Sitesi, Jooble..


Merhaba!

rotamissworld.blogspot.com guzel bir blogunuz icin tesekkur ederim.

İlk gelen "Sevgili Babam'ın Anısına.." postu okuduktan sonra bir saat boyunca memnuniyetle blogunuzda dolaştım:) Yazılarınızı zarif bir şekilde yazılmış.  En beğendiğim postu,"Ruhunuzu Dinlendirecek Bir Radyo..& Voyage.." postudur.


Ben bir şirkette çalışıyorum. Adı Jooble... Ne demek Jooble? Google değil, jooble...Sistem çok basit, Google nasıl çalışıyorsa, Jooble'da sizin seçtiğiniz arama kriterlerine göre, ülke ülke tüm web tabanlı İ.K. sitelerini dolaşarak, anlık olarak yayında olan tüm ilanları önünüze seriyor.Siz de hangisine başvurmak isterseniz sadece ona başvuruyorsunuz. Başka bir değişle size, başvuracağınız işi filtreliyor.Bu sayede siz dedaha kısa zamanda, daha çok ülkede ilgili pozisyonlara direkt olarak ulaşmış oluyorsunuz. İşim, sitemizin bağlantıları blogculara yapıştırmaktır.İşimi çok seviyorum çünkü biz dost bir ekibiz ve iyi patronlarımız var, maalesef, blogculara bağlantımızı nasıl yapıştırması ile ilgili hiç bir fikrim yoktur. Şu anda çeşitli bloglara mektuplar yollayacağıma bir saat boyunca blogunuzu okuyordum. Gerçekten, "Turkey" "jooble-tr.com" için bağlantının uygun olup olmayacağına emin değilim, ama bağlantımızı blogunuza ekleyebilirseniz sevinirim!!!Sitemiz çok güzel ve insanların iş bulmalarına yardım eder. Blogunuzu takip edenlere yeni bir şans ve yeni bir iş fırsatı için bir kapı açmak istemez misiniz? Yeni yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyorum! İyi çalışmalar ve başarılar dilerim! Kolay gelsin.


Saygılarımla,



Berkay Koray
Account Manager

Tel: +44 (0) 800 098 8516
E-mail: bk@jooble.com


www.jooble.org