29 Ağustos 2012 Çarşamba

Ben Söyledikten Sonra Ne Kıymeti Var?


Bir çok bayan arkadaşım ya da danışanlarımla yaptığımız sohbetlerde, konu hep erkek arkadaşlarının ya da eşlerinin ne kadar duyarsız olduğundan, romantizmden hiç haberleri olmadığından, defalarca imada bulunduğu ya da başkalarının ilişkilerinden örnekler verdiği halde eşinin/sevgilisinin kendisine hiç jest yapmadığından bahsederler. 

“Bir gün bir çiçek alıp gelmedi”, “ Bir kere sürpriz yapsa, bir yerde yemek rezervasyonu yaptırmış olsa”, “Evlilik teklifi yaparken bile tek taş yüzük almadı” diye yakınıp dururlar. Talepler çoğu zaman benzer olsa da “Neden böyle bir beklentin olduğunu söylemedin” sorusuna verilen cevap hep aynı; “Ben söyledikten sonra ne kıymeti var, kendisi düşünmedikten sonra”



Bayanlar, kendilerinin dile getirmesi üzerine erkeğin taleplerini karşılaması durumunu doğal bulmuyorlar. Jestin zorla yapıldığını, içten gelmeden yapılan jestin suni olacağını ve mutluluk vermeyeceğini düşünüyorlar. Hemcinslerimin duygularını her ne kadar anlasam da bu görüşe çok katılmıyorum. Bunu bir beklentilerinizi tanıtma süreci olarak görürseniz; en azından siz istediniz diye jest yapması hiç yapmamasından iyi değil mi? Hiç değilse, sizin isteklerinize ve ağzınızdan çıkan sözlere önem veriyor ve sizi mutlu etmeye çalışıyor demektir.


Erkekler, bayanların düşündüğünün aksine, bu tür jestleri içlerinden gelmediğinden değil, düşünemediklerinden yapmazlar. Kendileri için bu tür jestleri gerekli bulmadıkları ve önem sıralamalarında romantizm öncelikli olmadığı için, kadınların bu tür beklentileri olduğunu bilmezler, bilseler de gereğini düşünmezler. Hoş çoğu erkek ,evlenme arifesinde zaten bir sürü masraf varken niye kendilerince hiçbir işe yaramayacak bir tek taşa dünyanın parasını vermeleri gerektiğini de anlamaz. Hele bir de sevgililerini böyle bir talepte bulunmuyorsa, kardeşleri ,anneleri de onları uyarmıyorsa tamamen fuzili buldukları bir masrafı yapmaya gerek bile duymazlar.


Kadınlar da beklentilerini dile getirmedikleri, eşleri de kendiliğinden düşünmediği için yıllar sonra bile içlerinde uhde kalacak birikimler yaratıp üst üste düğümlerler. “Evlenirken bana bir yüzüğü bile çok gördü”,”Bir evlilik yıldönümümüzde bile, bir çöp alıp gelmedi” diye ömür boyu kocalarının ne kadar duyarsız olduğunu anlatırken, içlerinde belki de yeterince sevilmiyor olmalarının sızısını duyar dururlar.
Kadın ve erkek arasındaki bu düşünce farklılığının tamamen çocukluk öğrenimlerimizden kaynaklandığına inanıyorum. Zaten genetik olarak erkekler daha mekanik, daha rasyonel ve daha gereklilik üzerine düşünmeye yatkındır. Kadınlar ise daha naif ve duygusal. Toplumsal şartlanmalar da cabası; teklifi erkek yapar, kadın naz yapar, erkek hediyeler alır falan filan…


Bir de çocukluk zamanlarımızdaki günlük hayatımızı düşünün. 
Şimdi büyük şehir şartlarında pek mümkün değil ama bizim çocukluğumuzda, erkek çocukları kahvaltısını bitirir bitmez kendilerini sokağa atar, akşam babalar eve gelene kadar kan ter içinde koşturur dururdu. 
Kız çocukları ise daha kısıtlı zamanlarda dışarıda oynar, vakitlerini genelde anneleri ile birlikte, ev işlerine yardım ederek, kalan zamanlarda da ya herkesin kocasından yakındığı komşu günlerinde ya da tv karşısında pembe dizi seyrederek geçirirlerdi. 
Kocalardan yakınılan komşu günlerinden aklımızda kalan kocamızın neyi yapmaması gerektiği iken, pembe dizilerden de birbirinden yakışıklı ve romantik erkeklerin sevgililerine şampanya kadehleri içinde yüzükler hediye ettiklerini, kavgaların ardından evlerine giren kadınların demet demet güllerle karşılaştıklarını seçer, hafızamıza alırdık. Bu romantik sahnelerde annelerimizin iç geçirdiğini sık sık işitir, evlenmek üzere büyütülen genç kızlar olarak, annemiz yaşayamasa bile biz büyüdüğümüzde bu kadar güzel aşk evlilikleri yaşayacağımızı hayal ederdik. Sanki izlediğimiz pembe dizideki holding patronlarının alabildiği pahalı hediyeleri karşımıza çıkacak her erkek almaya maddi olarak muktedirmiş gibi.


Oysa bizim izlediğimiz hiçbir pembe diziyi izlemeden büyüyen erkekler, top peşinde koştururken, ne şampanyadan çıkan yüzüklerden haberdarlar ne de demet demet güllerden.
Onların anneleri de komşu günlerinde kocalarından şikayet eder ve pembe dizilerde iç geçirirken, oğullarını eşlerinden daha romantik olacakları şekilde yetiştirmeyi düşünmemişler bile. Ya da düşünmüşler ama oğlunun mutlu edeceği müstakbel gelinleri gözlerinin önüne gelince vazgeçmişler, “Ne gerek var canım” diye. İşte sorun burada başlıyor.



İlişkimizi yaşarken, eşimizi ya da sevgilimizi seviyor ve sevildiğimizi de biliyorsak, her gün bu sevgiyi test etmenin ne anlamı var? “ Saç diplerimi boyattığımı fark etti mi, 2 cm de kısaltırdım üstelik, beni sevmiyor mu artık” gibi endişelerle içimizi kemireceğimize ya da adamı bunaltacağımıza, bazı şeyleri güvene bıraksak. sevgiyi her gün test etmesek, istediğimiz şeyleri eşimize açıkça söylesek ve eşimiz karşılık verince de mutlu olmayı ve şükretmeyi bilsek, hayat öncelikle bizim için daha kolay olmaz mı?


Yeşim Varol Şen
http://kadin.milliyet.com.tr/ben-soyledikten-sonra-ne-kiymeti-var-/yasam-kocu-ve-evlilik-danismani-yesim-varol-sen/kadin/yazardetay/10.08.2012/1579087/default.htm


--rotamissworld-->

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Sefer Bu Sefer, Tek Sefer!



Hal böyleyken, anladım ki, yaşadığını yaşadığın an yaşayacaksın.
Evet aynen bu cümledeki kadar çok kere!
Gökyüzüne dikeceksin gözlerini, uzun uzun bakacaksın.
Rüzgar yanından geçip gidemeyecek, uzun uzun çekeceksin içine, 
toprağa batıracaksın ayaklarını, kök salacak!



Kim varsa sevdiğin, öp öp öpeceksin.
Seviyorsan, yüzünü güldürene dek söyleyeceksin.
Güzel bir şey gördüysen, gidip sarılmaya sarılamıyorsan, oturup çizmeye çizemiyorsan, yazmaya çalışacaksın.
Her ana, eşsiz bir heykele, bir sanat eserine bakar gibi kıymetini teslim edeceksin ki..O da seni kucaklasın.
O, o ana özel bir gösteri. Bir daha orası öyle olmayacak. Onlar da öyle olmayacak.


İşin daha da tuhafı sen bile başka olacaksın başka sefere..


Hani şu meşhur "bir dahaki sefer" yok yani. 
Sefer bu sefer. 
Nereye gidiyorsan, ne görüyorsan, yanında kim varsa, ne oluyorsa, tek sefer.  



(Nil Karaibrahimgil)
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21310861.asp


Mutlu haftalar ;)

--rotamissworld-->

23 Ağustos 2012 Perşembe

Çanakkale - Çimenlik Kalesi & Bayram (!)

çok sevgili 
rotamissworld takipçileri;
dört günlük bayram tatilinin ardından bomba gibi döndüm aranıza..
umarım hepimizin bayramı çok güzel geçmiştir..

bayram tatilimizi eşimin memleketi olan çanakkale'de geçirdik..
görmediğim yerler gördüm, gezdim, tozdum..
bi o kadar da sakinleştim..
vakit çok olunca dönünce neler yapacaklarımın listesini belirledim kafamda..
listenin başına da düğün fotoğraflarımızın albümünü ekledim.
düğünümüzün üzerinden iki ay geçmesine rağmen hala bir albümüz olamadı..
çünkü resimlerimizi seçmeyi başaramadık, ayıracak vakit bi türlü bulamadık..
inşallah en kısa zamanda bunu başaracağız ve sizinle de paylaşacağım resimlerimizi :):)

bu arada Çanakkale'de çekmiş olduğum bi kaç kare işte karşınızda ;)


çanakkale şeftalisi bunlar :):)
şeftali dediğin ağaçtan yenir..



Çimenlik Kalesi
(Kala-i Sultaniye)


Çimenlik Kalesi 1462 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un savunulması amacıyla Çanakkale Boğazı'nın en dar yerine Anadolu yakasında yaptırılmıştır. 

Kale zaman içinde doğan ihtiyaçlara göre tadil edilmiş özellikle 19. yüzyılda boğaza parelel batı sur duvarları yıkılarak çağın silah teknolojisine uygun top mevzileri ve cephaneliği inşa edilmiştir.


 Piri Reis, Kitab-ı Bahriye’sinde kitabını burada tamamladığından bahseder.


Kalenin dış duvarları 100×150 m. ölçülerindedir. Surların yüksekliği 11 metredir. Surların üzerinde köşelerde ve aralarda dışa taşkın olarak 9 adet burç bulunmaktadır. Kalenin deniz tarafındaki suru III. Selim yıktırılmış yerine o günün silah teknolojisine uygun olarak top platformları ve cephanelikler yaptırılmıştır.



Çanakkale Savaşları sırasında 4 adet top kalede savunma görevi yapmıştır. 


 18 Mart 1915 günü kale özellikle İngiliz gemisi Queen Elizabeth’in yoğun saldırılarına mağruz kalmış ve zarar görmüştür. Günümüzde Deniz Müzesinin bir bölümü olarak hizmet vermektedir.



bir sonraki rotaya kadar hoşçakalın ..

rotamissworld--->






17 Ağustos 2012 Cuma

1 Ruh Halinden Seçmeler (!)








daha çok yolumuz var, vakit dar!
rotamissworld-->

ÇOK "MUTLU" BAYRAMLAR :)

SEVGİLİ
ROTAMISSWORLD TAKİPÇİLERİ ;)


YAKLAŞAN BAYRAM TATİLİNİZİ EN İÇTEN DİLEKLERİMLE ŞİMDİDEN TEBRİK EDİYOR
VE
HERKESİN GÖNLÜNCE GEÇİRECEĞİ NİCE NİCE BAYRAMLARA
ERİŞEBİLMEYİ TEMENNİ EDİYORUM..


ŞEKER TADINDA GEÇİRECEĞİNİZ MUTLU BAYRAMLAR :):)









5 Ağustos 2012 Pazar

Bu Yazının Adını Sen Koy (!)


günlerden pazar;
mis gibi bi sahur akşamını daha geride bıraktık!
uyudum uyandım..
bi çok yarım kalmış işimi tamamladım..
yine de zaman geçmedi..
ne yapsam ne etsem!

birden kafa yormaya başladım..
zihnimizin büyük bir kısmını yemeye, içmeye ayırdığımızı düşündüm..
öyle ki; insan yemeyip içmeyince sanki hiçbir şey yapamayacakmış moduna geçiyor..
sanki bizim bütün dünyamız yemekten, içmekten ibaret..
halbuki bunlar haricinde yapılacak ve kendimize ayıracak ne kadar çok zamanımız kalıyor..
bilmem siz düşünür müsünüz?
ama ben çoğu zaman; zamanı nasıl etkin kullanabilirim derdine düşüyorum..
yapmak isteyip de yetişemediklerimin derdine..
bugün de ne kadar çabuk geçti, ve yine rutin geçti diyorum..
şikayetçi oluyorum halimden..
bugünse o günlerden biri değil..
kolumu kıpırdatacak halim yokmuş gibi geliyor..
yemeğin önemini her geçen dakikada arıyorum..
Allah'ın verdiği nimetlere defalarca kez şükredesim geliyor..
öte yandan midemizin de dinlenmeye ihtiyacı var diyorum kendi kendime..
iyi ki oruç tutmak diye bişi varmış diyorum,
yoksa zihnimde bu kadar büyük yer kaplayan fikre hep yenik düşerdim.. 



bugünler de Rotamız Ramazan--->

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Terazi Burcu Ağustos Ayı Yorumu ;)


bugün bloğumda girmiş olduğumuz Ağustos ayının burç yorumlarını paylaşmak istedim.
ama burç yorumları sadece TERAZİ burçlarına özel olacak;) 
şimdiden söyliyim; kırılmaca üzülmece yok!

stresli bir iş hayatı süreci geçiyor hayatımdan;
"her ne kadar hangi iş önemli olabilir ki benim hayatımdan" desem de bazen söz geçiremiyorum kendime..
her neden başka bir nedenin habercisidir ya;
işte bu sebepten ben de bugün başladım burç yorumlarını okumaya..
Önce Susan Miller'dan başladım; 
(http://susanmiller.astrolojiburc.com/2012/07/terazi-burcunun-agustos-2012-aylik.html)
arkasından Mynet;
(http://astroloji.ivillage.mynet.com/fal/aylik/terazi)
arkasından Hürriyet; 
(http://www.hurriyetaile.com/fotogaleri/eglence/agustos-2012-burc-yorumlari-471/terazi-burcu-5933#fgtop9)


ne yalan söyliyim burçlara her ne kadar çok inanmasam da;
bu ay ki yorumu bana en çok uyan Şenay Yangel'in yaptığı Hürriyet yorumuydu :) 
Yorumuna Sağlık!

ve paylaşıyorum..

Terazi burcu


Sevgiler;
rotamissworld-->


1 Ağustos 2012 Çarşamba

Dün Dündür, Yarın da Yarın, Ama Şu An!


 Meşhur Budist hocalardan Padmasambhava’nın bir sözü ile yazıma başlıyorum.
Geçmişin hakkında bilgi almak istersen şu anki durumuna bak, geleceğin ile ilgili bilgi almak istersen, şu an neler yaptığınıza bak” (If you want to know your past - look into your present conditions. If you want to know your future - look into what you are doing)

Geçmişte papatya tohumu ektiyseniz papatya, erik ektiyseniz eriğiniz olacaktır. Papatya ekip gülfidanına sahip olmayı beklemek yanlış olur. Aslında yaşamın kendisi de böyle değil mi? Geçmişte kızgınlık, endişe, kıskançlık tohumu ektiysek şimdilerde o tohumların meyvelerini deneyimleriz. 

Örneğin endişe tohumları ektiysek sabırlı olmayı başaramayacağız demektir. Kıssadan hisse aslında tüm sorumluluk bize aittir. Belki de şu an içinizden “tüm bunları biliyoruz yazdıkların yeni bir şey değil ki!” diyorsunuz. Haklısınız bu yazdıklarım yeni değil. Aranızda bu konuda şimdiye kadar bir şey yapmamış olanlar var ise Padmasambhava’nın sözünü kendi hayatlarına adapte etmelerini öneriyorum. Bu çalışmayı yaptığınızda geçmişte ektiğiniz tohumların ne tür bir çiçek haline geleceği daha da netleşecek, şu an yaşamınızda olanların sorumluluğunu almak daha da kolaylaşacaktır.
Şimdi, Padmasambhava’nın bu bilgelik kokan sözünü kullanarak “Kendi kendinizin terapisti “ olmaya ne dersiniz?

Önce üç ayrı liste yapın. Listenin başlıkları “Geçmişte neler yapıyordum?”, “Şu an Neler Yapıyorum?”, “Gelecekte Neler Yapacağım?” Olsun. Şimdi ilk iki başlığın altına yaşamınızda bizzat deneyimlediğiniz gerçek olayları tek tek yazın. Yazarken dürüstlüğü elden bırakmayın.



Geçmişte Neler Yapıyordum?Şu an Neler Yapıyorum?

Gelecekte Neler Yapacağım?





Şu an yaptıklarınızla, geçmişte yaptıklarınız arasında birbiri ile bağlantılı olanların üzerini sarı fosforlu kalemle çizin. 
Sonra, Şu an Neler Yapıyorum? Başlığında yazılanlara bakarak gelecekte sizi neler beklediğini tahmin edin ve bu tahminleri Gelecekte Neler Yapıyorum? Başlığının altına yazın. 
Ve buradaki yazdıklarınız ile Şu an Neler Yapıyorum? başlığında birbiri ile bağlantılı olanları yeşil fosforlu kalemle boyayın.

Şöyle bir son duruma baktıktan sonra Şu An Neler Yapıyorum? Listesinden çıkartmak yada eklemek istediklerinizi belirledikten sonra bunları da kırmızı renkli kalemle yuvarlak içine alın. Kırmızı kalemle yuvarlak içine aldıklarınızdan ikişer tane seçin. Ve bunlarla ilgili bir ya da iki ay içinde aksiyon almış olmaya söz verin. Her gün ya da iki üç günde bir yapılması gerekenlerin yüzde kaçını tamamladığınızı kontrol edin. 

Gerektiğinde tabloda güncelleme yapabilirsin ne de olsa kendi kendinizin terapisti sizsiniz.

Kim Bilir? Belki de ileride, en doğru öngörülerde bulunan medyumlardan biri olabilirsiniz. !!!





(http://saglik.milliyet.com.tr/dun-dundur--yarin-da-yarin--ama-su-an-/nefes-ve-yasam-kocu-sibel-kavunoglu/saglik/yazardetay/30.07.2012/1574069/default.htm)