28 Mayıs 2012 Pazartesi

Tahir ile Zühre Hikayesi..(Ne de Güzel Bir Hikayeymiş!)



Geçmiş zamanda ve eski günlerde Zengin ve şöhretli bir Padişah varmış, malı, mülkü, askeri, kısaca her şeyi varmış .. Ancak çocuğu olmuyormuş. 
Doktorlara gitmiş, derdine çare bulamamıştır. Bunlardan fayda göremeyince, kendisini eğlenceye verip, yaptırdığı Bahçeye gidip gelmeye başlar. Bir gün veziri ile çarşıda dolaşmaya çıkar, "her kim bana altın verirse, Allah onun muradını versin" diyen bir dilenciye para verir. Oradan ayrılıp bahçeye doğru giderler, ve bir ağacın altına otururlar.

İleride bir ağacın altında yaşlı bir Derviş görürler, onun yanına giderler, Derviş, "marifetlerim vardır" deyince, Padişah gönlünden geçeni bilmesini ister. Dervişte Padişah ve Vezirin çocuğunun olmadığını, evlat istediklerini bilir. Bunun üzerine dervişten yardım isterler, Dervişte cebinden bir elma çıkarır ve ikiye böler. Bu elmaları yerlerse çocukları olacağını, padişahın kızı ve vezirin oğlu olacağını, ama onları ayırmamalarını, evlendirmelerini söyler. Padişahta, vezirde çok sevinir. Aksam elmayı yerler, ve dokuz ay on gün sonra padişahın kızı, vezirinde oğlu gelir dünyaya. 
Kızın adını Zühre, oğlanın adını Tahir koyarlar.

Tahir ile Zühre birlikte büyürler. En tanınmış hocalardan ders alırlar, ve çok zeki olduklarından her şeyi öğrenirler. Fakat on yaşında Zühre´nin gönlü Tahir´e düşer ve uyurken Tahir'i öper. Tahir çok kızar, çünkü kardeş olduklarını sanır. Bir gün Zühre, Tahir'i yine öper ve Tahir´de Zühreyi döver. Zühre o kadar üzülür ki, Allah´a "Allah'ım, benim sevgimin yarısını Tahir'e ver" diye dua eder. Tahir de Zühre'ye aşık olur. Bu sefer Zühre kendini naza çeker. Ancak kardeş olmadıklarını öğrenen Tahir ile Zühre günden güne birbirine daha çok bağlanırlar. Sazlarını alıp birbirlerine türkü söylerler. 

Bunları gören Arap Köle, Padişah'ın karısına söyler, Padişah kızını Tahir´le evlendirmenin zamanı geldiğini söyler. Ancak karısı kızının padişah oğluyla evlenmesini istemektedir. Padişah kendi gözleri ile aşıkları görmek ister, ve görünce evlendirmeye karar verir. Bu arada Tahir rüyasında iki kara köpeğin kendisine saldırdığını görür ve rüyası çıkar. Padişahın karısı, padişaha sihirbaz cadının yaptığı şerbeti içirince, padişah Tahir'den soğur ve onu saraydan kovar. Aşkı ile yanıp tutuşan Tahir, Zühre'nin köşkünün önüne gelerek sitem dolu türküler söyler. Zühre'de olayları dadısından öğrenir ve her şeyi Tahire açıklar.

Arap köle bunları görünce yine Padişah'a haber verir. Bu sefer Padişah onu Mardin´e sürer. Mardin de yedi yıl kalan Tahir Allah'a dua eder, ve onu zindandan kurtarmasını ister.
Duası kabul olur, Zindanın açılan kapısından siyah atıyla Hızır gelir, ve onu atına alıp, o uyurken Zühre'nin köşkünün önüne bırakır.
Zühre Tahir'i dadısına gönderir. O günden sonra, her gece gizli gizli buluşup zevk ve sefa eylerler. Fakat bir gün rüyasında Tahir, kara köpeklerin yine etrafını sardığını görür, rüyasi yine çıkar, çünkü Arap köle onları yine görmüştür. Bunu Padişah'a haber verir ve Tahir, üstü açık bir Sandıkla Sat suyuna bırakılır. Sat suyunun kenarında da Göl padişahının Sarayı vardır. Zühre bunu bildiği için Göl Padişah'ının kızına mektup yazar ve göl padişahının kızları Tahir'i bulurlar. Göl padişahının 3 kızı da Tahir'i sevmektedir ve bir gün onu paylaşamadıkları için kavga ederken, Tahir bunları duyar ve kaçar. 

Bir çeşme başında dua eder ve uyur. At sesiyle uyanınca yanında bir Derviş görür. Yine ata biner ve gözlerini kapatır. Derviş "aç" dediği zaman Tahir kendisini Zühre'nin köşkü önünde bulur. Dadısına gider, dertleşirler.
Bir gün Davul Zurna sesleri duyar ve dadısından Zühre'nin evleneceğini öğrenir. Kadın esvabı giyer ve düğüne gider. Kendini Zühre'ye tanıtır. Ertesi gün Zühre ile anlaşırlar, Hamama gitmek için çıkıp kaçmaya karar verirler. Ancak Arap kölede kadın kılığına girmiş ve onları görmüştür. Arap köle durumu Padişah'a haber verir, Padişah Tahir'i yakalatır, Mecliste onu ve kızını anmadan üç hane türü söylerse affedeceğini söyler. 

Tahir iki haneyi söyler, fakat üçüncü hanede Zühre'nin içeri girdiğini görür ve onun ismini kullanır, padişahta onun boynunu vurdurmaya karar verir.
Cellat Tahir'in boynunu vurmadan önce, Tahir namaz kılıp, Allah´a ruhunu alması için dua eder ve hemen ölür. Bunu gören Zühre aklını kaçırır. Hekimler çare bulamaz, hatta Tahir'in etini yedirmeye kalkarlar, ama dadısından bunu öğrenen Zühre çok kızar, Tahir'in mezarına gider. Allah´a ruhunu almasi icin dua eder ve ölür.
Mezara gelen Arap kölede Zühre'ye asik oldugu icin kendini hançerle öldürür, Padişah kızını Tahir'e vermediği için pişman olur, ama iş işten geçmiştir çoktan.
Bir süre sonra aşıklara mezar yapılır, Arap kölede bas uçlarına gömülür, oradan geçenler Zühre'nin mezarında beyaz bir gül fidanı, Tahir´in üzerinde ide bir kırmızı gül fidanı görürler, Arabın mezarinda da kara bir çalı bitmiştir.

Her sene aşıklar baltalarla o çalıyı keserler, ancak çalının yine bittiğini görürler.
Ziyaretgah olan mezarı aşıklar ve bağrı yanıklar sürekli ziyaret ederler ..

Ne de güzel bir hikayeymiş değil mi? 
İnsan kendini nerede şimdi bu sevgiler demekten  alıkoyamıyor..
Bunun üzerine Nazım Hikmet'in yazdığı şiirle uzun süredir ara verdiğim blogçuluk hayatıma geri dönüş yapmış oluyorum..

Sevgiler,,

Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da, Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte, Yani yürekte.. Meselâ bir barikatta dövüşerek, Meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken, Meselâ denerken damarlarında bir serumu, Ölmek ayıp olur mu? Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da, Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Seversin dünyayı doludizgin, Ama o bunun farkında değildir. Ayrılmak istemezsin dünyadan Ama o senden ayrılacak. Yani sen elmayı seviyorsun diye Elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık, Yahut hiç sevmeseydi, Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden? Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da, Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil...
Nazım Hikmet Ran ( 1902 - 1963 )