26 Ocak 2012 Perşembe

Sevgili Babam'ın Anısına..

tam beş yıl önce; yirmi altı ocak gecesinin yarısında hastalanan babamı kaybettim..maalesef sekiz yıldır yaşadığı yaşam mücadelesinin sonuna gelmişti artık, kim bilebilirdi ki öleceğini..her zaman ki gibi bir astım krizi zannetmiştik..bu kez daha farklı olduğunu sezmiştim ancak o an hiç onu kaybedeceğimizi düşünemedim. her akşam olduğu gibi nefes alamamaktan kaynaklanan panik atak krizlerinde ellerinden tutuyordum..oksijen tüpüyle daha fazla nefes almaya çalışırken; baba ne olursa olsun senin ellerini bırakmayacağım dedim ona..ben hep yanındayım sakın merak etme, birlikte atlatacağız daha öncekileri atlattığımız gibi dedim..bana kafasıyla onay verdi..ama dakikalar geçtikçe babamın iyileşmesi gerekirken daha da hızlı nefesler almaya başladı, nefes alamadıkça yüzü morarmaya başladı..o arada aramış olduğumuz 112 ekipleri de geldi..babamı görünce durumun ciddi olduğunu söylediler..hemen sedyeye alıp hastaneye gitmek için yola çıktılar..bizde arkadan takip ediyorduk onları..nihayet geldik hastaneye, hemen inip yanına gittim..çünkü söz vermiştim ellerinden bırakmayacağım diye..yatağını yatırdılar..başucunda annem, ben, kardeşim, amcam vardık..ona o kadar yakındık ki, ellerinden tutuyordum..ben olduğumu anlasın diye gülüyordum ama bana bakan babam değildi artık..gördüğü ben değildim, etrafa boş gözlerle bakıyordu..sanki rahatlamıştı ama ne o babamdı, ne de ben bendim artık..kötü giden bişiler olduğunu anlayınca kardeşime, odanın çok kalabalık olduğunu, annemle amcamı dışarı çıkarmasını söyledim..dışarı çıktılar, ben bekliyordum hala..arada dayanamayacağımı hissedip, dışarı çıkıyordum ama sözüm aklıma geliyor..ve koşa koşa yanına gidiyordum..daha sonra yoğun bakım ünitesi olmadığından babamı başka bir hastaneye göndereceklerini söylediler..ambulansa almak için babamı uyutacaklarını, aksi taktirde makineden çıkarılırsa yaşamayacağını söylediler..son çare olarak; peki dedik..ambulansa aldılar, tam o sırada bikaç kişi daha koşturmaya başladı ambulansa..ters giden bişiler vardı,  babamı uyutmuşlardı..ancak uyandırmak istediklerinde uyanamadı..babamı sonsuz yolculuğuna bu şekilde uğurladık..tekrar içeri aldılar, acı haberi verdiler..son kez görecektik onu..halbuki benim yaşam savaşım sadece onun içindi..öptüm öptüm, başında son konuşmalarımı yaptım..bana bunu yapmamalıydın dedim, yalnız bırakmamalıydın dedim ama ona doyamadım..bi yandan annemi düşünüyor, bi yandan daha fazla yanında kalmak istiyordum..annemin acısı; odada daha fazla kalmamıza engel oldu ve babamı yalnız bıraktık.. 
ölüm ne kadar zor bişimiş, daha önceden de yakınlarımı kaybetmiştim ama en ağırı baba acısıymış..aradan yıllar geçtikçe içimi büyüdükçe büyüyen özlem duygusu kaplıyor, her gece rüyamda bir kez olsun göreyim duygusuyla yatıyorum..zaman zaman göremiyorum, gördüğümde de gerçekmiş gibi zannedip ağlayarak uyanıyorum..bi bakıyorum başımda, annem ve kardeşim..ölümünden tam beş yıl geçti, ben de hiç bişi değişmedi..eski hırslarım, büyük hayallerim kalmadı..artık daha mütevazi bakıyorum hayata..bi kolu kırılmış biri olarak var olmaya çalışıyorum hayatta..bazen onun beni görmek istediği yer bu değil diyorum, yine özüme dönüyorum..gel-gitlerim hiç bitmiyor anlayacağınız..babasız yaşamak zor şey vesselam..babanız yoksa hayat yolundaki her adımda bir boşluğa düşüyor, bir eksiklik hissediyorsunuz..her güzel yaşadığınız an'a "şimdi babam da olsaydı" diyerek başlıyorsunuz..

evet birileri gidiyor yerine birileri geliyor, ama gidenin yerini kimse dolduramıyor..


Cemal Süreya ne güzel ifade etmiş kendisini ;

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

mezuniyetime gelemeyeceğin için sana özel giymiştim..

bir şair gibi kendimi ifade edecek olsaydım kendimi, sana tek cümlem; "seni çok özledim" olurdu 
sevgili babacığım..
yattığın yer nur dolsun, mekanın cennet olsun..
hayattaki tek tesellimiz; bir gün kavuşacak olmamız :(


"kızın"




19 Ocak 2012 Perşembe

Ruhunuzu Dinlendirecek Bir Radyo..& Voyage..


Müzik, yorulmuş ruhumuzun gıdasıdır..
Bazen o kadar yoruluruz ki şarkı sözleri bile bizi yorar..
O yüzden müzikten mahrum kalacak değiliz ya ;)

Uzun süredir sözleri olmayan; 
lirik, jazz karışımı dünya müzikleri dinleyecek bir radyo istasyonu arayışı içerisinde miydiniz?
-Ben de..
En sonunda buldum..

Radyo Voyage!!
(http://www.radyovoyage.com/default.asp)





bi tık kadar yakınınızda, hem dinlendiriyor..hem de yoga yapmış gibi oluyorsunuz gün boyunca :)

dinlenmesi gerekenler :

nana mouskouri (en aronjuez con mi amor)


james last (rodrigo's guitar concerto)


pink martini (city of night)


buika (no habra nadie en el mundo)


nigel kennedy (lullaby for kamila)


ryan farish (pasific wind)


quadro nuevo (paroles paroles)


thy tirana
voyage nefes V7



"Müzik, yaşamın bir parçası değil kendisidir. 
Yani 'Hayat Müziktir.' 
Müzik ile alakası olan tek varlık, insandır. 
Müziksiz bir hayat da zaten mevcut değildir."  
(Mustafa Kemal Atatürk)

13 Ocak 2012 Cuma

Günün Önemi Üzerine, Hayırlı Cumalar..

"Ey Kâbe, sen Allah'ın evisin. Sen mübâreksin fakat bir Müslüman, bir mü'minin kalbini kırsa 70 defa seni yıkmaktan daha büyük günaha girer." 
(Hz.Muhammed (s.a.v.))


“Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma! Kalb kırmak, Allah ü Teâlâ'yı incitmek demektir.”
(Ahmet Yesevi Hz.)


“Kalb, Allah ü Teâlâ'nın komşusudur. Allah ü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mü’min olsun, âsî olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü, âsî olan komşuyu da korumak lâzımdır. Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allah ü Teâlâ'yı en ziyâde inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günâh yoktur.” 
(İmam-ı Rabbani Hz.)


Hayırlı Cuma'lar..

12 Ocak 2012 Perşembe

Beyrouth Cafe Club..

Bazen iş hayatı, özel hayatımızın önüne geçer ve kendimize yeterince vakit ayıramamamızdan şikayetçi oluruz. İşte böyle bir durumda internet; imdadımıza koşar ve yeni güzelliklerden haberdar olmamızı sağlar. 

İşte bu yönünü seviyorum web hayatının ;) 

"Sörf" yaparken yeni bir mekandan haberdar oldum ve bnm gibi loş ışıklar, mistik bir ortam, farklı mimari ve dekorasyonlar hayranı iseniz sanıyorum ki bu mekanı siz de seveceksiniz. 

"Sezar'ın hakkını Sezar'a verelim" 
ve bizzat görme şansını henüz yakalayamadığımız mekanın tanıtımı için Cosmopolitan/Ceylan Yeniacun'un haberini paylaşalım.. 


Akaretler'de yeni bir mekan : Beyrouth Cafe Club..


Ünlü işletmeci İzzet Çapa’nın mekanlarının müdavimleri arasındaysanız kısa süre önce açılan Akaretler’deki Beyrouth Cafe Club’ın da tüm beklentilerinizi karşılayacak nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Mekan için Beyrut’un lezzetli yemekleri ve eğlencesinden ilham alınmış.




Beyrouth Cafe Club’dan içeri adım attığınız andan itibaren altın rengi kafesler içerisindeki mumlar, ahşap masalar, gösterişli koltuklar ve yakalarına kocaman güller iliştirilmiş güler yüzlü garsonlar sizi karşılıyor. Gelelim, Beyrut atmosferini yansıtan mekanın menüsüne...Burada oldukça kapsamlı bir menüyle karşılaşmaya hazır olun. Birçok mezenin ya da ana yemeğin adını daha önce duymamış olabilirsiniz ama merak etmeyin, garsonlar anlatmak için hemen imdadınıza yetişiyor. Salatalarda "hellimli patlıcan salatası"nı kesinlikle denemelisiniz. Yalnız uyaralım porsiyonlar oldukça büyük; mezelerle karnınızı doyurursanız ana yemek için midenizde yer kalmayabilir.

"Ara sıcaklarda ise güveçte etli pazı dolması ve köz patlıcanlı falafel çok tercih ediliyor. Ana yemeklerdenÇakma İskender” çok lezzetli; adının çakma olduğuna bakmayın bildiğimiz iskenderden eksiği yok, fazlası var. Tatlıların tadına bakmadan Beyrouth Cafe’den ayrılmayın.."diyor Ceylan Yeniacun bizlere..


Eee..iyi hoş da, fiyat önemli diyorsanız, 
buyrun bakalım ne demişler :)

salatalarda 25-28 TL
soğuk mezelerde 12-24 TL
ana yemeklerde 29-42 TL 
ve 
tatlılarda ise 15-29 TL
arasında değişiklik gösteriyormuş. 



Menüde pizza, hamburger ve pide alternatiflerinin de bulunduğunu hatırlatıyorlar..

Saat 22:00 civarı ise mekanda yaklaşık yarım saat süren keyifli bir şov başlıyormuş. 

"Dikkat edin! çünkü sakin sakin yemek yerken kendinizi bir anda dans pistinde bulabilirsiniz" şeklinde uyarılarını da yapmışlar..
(http://www.caferuj.com.tr/fotohaber/yasaminiz/beyrouth-cafe-club)


bizden söylemesi ;) 
yolunuz düşerse, bizim de kulaklarımızı çınlatmayı unutmayın ;) 


---rotamissworld-->



9 Ocak 2012 Pazartesi

uğur böceği deyip geçmeyelim ;)



"Haftanın ilk günü olan Pazartesi'nin sendromuna girmektense şansına inandığımız uğur böcekleri ile bu haftayı geçirelim" diye başlayacaktım söze ama yazımı yetiştiremedim ;) 


Bu haftayı uğur böceklerinin getireceği şans ile geçirelim. 


Uğur böceği demişken ; küçükken her gördüğümüzde söylediğimiz  :




Uç uç böceğim, annem bana terlik, pabuç alacak..





cümlesinden öte gitmeyen bilgilerimizi biraz güncelleyelim. Bakalım uğuruna inandığımız uç uç böceklerinin doğaya ne gibi faydaları varmış :



    bunları biliyor muydunuz? ...


  • Baharın gelmesiyle birlikte bahçeleri dolduran uğur böcekleri bitkilere zarar veren yaprak  bitlerinin düşmanıdır. 
  • Bir uğur böceği hayatı boyunca yaklaşık 5.000 tane bitki zararlısı yer. (


  • Uğur böcekleri kırmızı, sarı, pembe, portakal renginde olabilir. Vücutlarında genellikle benekleri bulunur. (bu benekler kendilerini sevimli kılar.)
  • Uğur böceklerini parlak renkleri onların düşmanlarından korunmasına yardım eder. Parlak renkli canlılar genellikle zehirli olurlar. Onların parlak renklerini gören düşmanları zehirli olduklarını düşünerek uğur böceklerinden uzak durur. (insanları birbirinden ayıran özellikler demek ki uğur böceklerinde bu şekilde ayırt ediliyor.)




Sadece uçarken gördüğümüz uğur böceklerini hiç bu halde görmüş müydünüz? Onların da kendilerine ait bir kolonileri varmış bakın ;)




  • Bir uğur böceği rahatsız edildiğinde kötü bir koku salgılayarak düşmanını kendisinden uzaklaştırır. 
  • Uğur böcekleri bir sene içinde en az bir kez yumurtlayarak yeni uğur böceklerinin dünyaya gelmesini sağlarlar.
  • Bazı yetişkin uğur böcekleri yaprak çürüntülerinin altında kış uykusuna yatarak kışı geçirirler. (bu özelliklerini yakıştıramadım onlara, ancak narin yapıları demek ki kış şartlarına uygun değil, yaşamak için uyumak zorundalar..)


      görsel dünyamıza renk katan, 
uğuruna inandığımız "uç uç böcekleri"nin şansı ile 
geçsin günümüz, haftamız, senemiz..



iyi haftalar ;)



sema..




   

4 Ocak 2012 Çarşamba

Her Sabah Kendimize Sormamız Gereken 8 Madde Olduğunu Biliyor Muyduk?


Hazret-i İmam-ı Şafii Hazretleri,
"Her sabah benden şu 8 şeyin istendiğini düşünüyorum" diyerek saymaya başlar istenen 8 şeyi.

Der ki:

1-Rabb'im, benden farzlarını istiyor.
2- Resulüllah Efendimiz, benden sünnetlerini istiyor.
3-Aile ve çocuklarım benden helal nafakalarını istiyor.
4-İmanım ve aklım benden Rabb'imin emirlerine uymamı istiyor.
5-Nefsim ve şeytanım da benden kendilerine tabi olmamı istiyor.
6- Yaptığım işleri yazan melekler ise hep sevap yazdırmamı istiyor.
7- Her doğan güneş bir gün daha yaşlandığımı hatırlamamı istiyor..
8-Her sabah Azrail de kendisine bir gün daha yaklaştığımı düşünmemi istiyor.

Hazret-i İmam:

- İşte der, her sabah bu istekleri düşünerek yürüyorum bu yollardan.

Dalgın görünüşümün sebebi bunları düşünmemdir.

Soru sahibi adam bu defa şaşırır da der ki:

- Ya imam bunlar sadece sana mı soruluyor, yoksa bana da, tüm insanlara da soruluyor mu her sabah? Hazret-i İmam, tebessüm ederek cevap verir:

- Ben kendime her sabah bu soruların sorulduğunu düşünüyorum, belki başkalarına da soruluyordur bu sorular. İstersen kafanı lüzumsuz konulardan temizle de sen de düşün bu soruları! Bakalım sana da soruluyor mu her sabah bunlar?

Düşünceye dalan adam çok geçmeden başını sallayarak cevap verir:

- Evet ya İmam der, bu sorular sadece sana değil bana da, hatta her sabah günlük hayatına başlayan herkese sorulan sorulardır. Bu önemli soruların her sabah bana da sorulduğunu düşündürdüğünüz için teşekkür ederim. Meğer biz ne kadar derin gaflet içinde yaşıyormuşuz günlerimizi de haberimiz bile yokmuş?. 


Ahmed Şahin 
(http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1223844&title=her-sabah-bizden-8-sey-istendigini-biliyor-muyuz)

Rota-Mız Cezerye Şehri Adana ;)

mekanımız : dürümleriyle ve cezeryesiyle meşhur 2 milyon nüfusa sahip şehrimiz 01-Adana ;)

günün en başından anlatmaya başlayacak olursak; sabah 4.00'te görülen rüya ile uyanırsınız..sebep; sabah bineceğiniz uçağınızı rüyanızda kaçırmış olmanızdır :) korku bu ya bi daha uyuyabilir misiniz? sudan sebepler bularak geçirdiğiniz 1,5 saat sonunda araba gelir ve nihayet havalimanı'na ulaşılır..yapmış oldukları incik cincik bir aramadan sonra uçağa binersiniz. (Saat : 07.15) 

sema'ya yakın olmanın verdiği mutluluk hissiyle bulutların üzerinde uçma hissi el ele verir ve güneş doğmaya başlar..bu ana şahit olursunuz..güneşe en son ne zaman bu kadar yakın olduğunuzu anımsarsınız ve yüzünüzde bir tebessüm oluşur, hayallere dalarsınız..uçağın basınç ortamı her ne kadar hayal dünyanızdan sizi çıkarmaya çalışsa da bunu başaramaz..lakin bir anons gelir ve birden normale dönersiniz.(Saat : 8:45)

daha önceden tanışık olmanızdan dolayı yabancılık çekmezsiniz bu şehre..sanki istanbul'un yağmurlu havasına inat, güneş gülümsüyordur size :)) birden pozitif bir enerji yayılır etrafa, etki-tepki prensibi gereği :) sizi sempatik tonton bir beyefendi karşılamaya gelir (akşam gazetesi adana matbaa üretim amiri : cafer ışık), önce tokalaşılır ve bekleyen araca doğru yol alınır güzel bir sohbet eşliğinde..eee..ne de olsa sebebi ziyaretimiz belli lakin kahvaltı etmeden de çalışılmaz ki :) beklediğimiz soru da gelir, "kahvaltı yapmış mıydınız? yoksa sizi güzel bir yere götürelim mi?"  :D hiç hayır denir mi bu soruya? adana'nın en güzel poğaça ve böreklerini satan mekana gidilir ve gözünüze güzel gelen ne var ne yoksa alınmıştır..işte tamam şimdi gidebiliriz..poşetimizi doldurduktan sonra gazeteye doğru kısa bir yolculuk yaptıktan sonra ÇUKUROVA AKŞAM GAZETESİ tabelasını görürüz ve geldiğimizi anlarız :) açılan kapılardan sonra üretim müdürünün odasına doğru yöneliriz, Önder Kürklü beyefendi ile öyle bir hasbihal etmeye dalmışız ki zamanın nasıl geçtiğini anlayamamışız..öyle ki telefonumu bile açmayı unutmuşum :)) bu kadar muhabbet yeterli dedirten akrep ve yelkovan'a gözler ilişince işimizin başına geçtik..gerekli incelemeleri ortalama 1-1,5 saat süren bir sayım aşamasından sonra tamamladık..işte beklediğimiz o an gelmişti :))) sırada ADANA DÜRÜM vardı, yupppppiiii :)))

sıra sıra turunç ağaçları eşliğinde ilerlerken yolun uzunluğunu hiç anlamıyorsunuz..


caddeler resim gibi, sanki pastel boyayla çizilmiş ağaçlar ve üzerlerinde turuncu renkle kondurmuş olduğunuz turunçlar var..çok sevimliler :)))

 
Turunçlar görülür de yanına gidilip güzellikleri karelenmez mi? bu onlara haksızlık olmaz mı? -olur dediklerini duyar gibiyim ;)

ben bizimkilere başta söyledim, kendime bir blog açtım..gezdiğim her yeri yazmak, görüntülemek bana farz oldu dedim..onlar da sağ olsun "hay hay" dediler..ve bizim sevimli tontonlarla (aman duymasınlar, aramızdaki samimiyete güvenerek söylüyorum böyle) koyulduk yola..ADANA dürüm'ü unutturmadı tabi midemizden gelen sesler ;)



ne yenir , ne içilir? diyorsanız ...

aldığımız bilgilere göre; Adana'nın en kodamanlarının gittiği bir mekana gidiyormuşuz, Adı : BirBiçer..tabii böyle bir açıklama yapıldıktan sonra karşınızda İstanbul'daki gibi modern çizgilere sahip bir yer bekliyorsunuz. Sanılanın tam aksine içeri girince küçük, şirin bir ocakbaşı ile karşılaşıyorsunuz, hatta hijyene çok önem verilmediği de ortada..ancak içerisi hınca hınç dolu..daha çok çalışan kesimin öğle yemekleri için tercih ettiği bir mekan olarak söylenebilir. İki tane garsona sahip mekanımızda siparişlerimizi vermeye başlıyoruz. Uçakta hayalini kurduğumuz Adana dürümümüzü beklemeye başlıyoruz, Adana'ya gelinir de yanında ne içilir diye soranlara tavsiyemiz şalgam suyu'dur..Özellikle de acılı olanından ;))



Bundan sonrasında ise bize afiyetle yemek ve sonrasında yediklerimizi paylaşmak düşer :D yemekler yenir ve yollara düşülür. Bizi küçük bir Adana turu bekler ;)


Cezerye almak üzere düştüğümüz yol güzergahında Büyük Saat Kulesi'nden bir kare :


Yoldaki dürümcü amca..-Sizin mekanın bir ismi yok mu?, - Yok, biz isimsiz kahramanız :)



İşte; Cezeryecimiz de göründü. Adı : Tarihi Yeni Uğur Helvacısı..babadan oğula geçmiş helvaların, cezeryelerin ve lokumların hünerli elleri burada bulunuyor. Peki, biz buraya kadar gelir de imalathaneyi çekmez miyiz? Mütevazi insanların yaşadığı bu şehirde hiç kapris yapmadan izin verilen mekan sahibine sonsuz teşekkür etmeyi unutmuyoruz..ve karelerle birlikte yorumu sizi bırakıyoruz..








alışverişimizi de tamamladıktan sonra yorgunluğumuzu atmak üzere gezi parkına doğru yöneliyoruz. bakın bizi kimler karşılıyor ?






mis gibi çam ağaçları arasında bi yandan ciğerlerimizi temiz havayla doldururken bi yandan da muhabbetimize devam ediyoruz, ve saatler nasıl geçmiş anlamıyoruz..bu kadar geziden sonra amirlerimiz ofise dönmemiz gerektiğini hatırlatıyorlar ve yeniden yollara düşüyoruz. İşimizle ilgili son rötuşları da tamamladıktan sonra maalesef İstanbul'a dönme vakti geliyor. (18:15)

Bugünün mimarisi; Önder Kürklü ve Cafer Işık'a göstermiş oldukları ilgiden dolayı teşekkür ediyor, kendilerine sevgi ve saygılarımı sunuyorum.  



Bir Adana günümüz de bu şekilde Zaman Tünelimiz'e işleniyor, bir sonraki yolculuğumuza kadar hoşçakalın ;)

sema..