22 Aralık 2011 Perşembe

yeni yıl yaklaşıyor..

---->2012<----

güzel bir yıl olsun,
içinde yeni sevinçler,
yeni başlangıçlar,
yeni umutlar olsun..

dertler,
üzüntüler,
sıkıntılar
arka planda kalsın,
sadece güzel şeyleri hatırlatsın bize..


hayat gülsün hepimize :)
mutlu yıllar..

17 Aralık 2011 Cumartesi

bir tutam çocuk olmak..



sanırım yaşım ilerledikçe çocukluğumu özlüyorum..çocukluk arkadaşlarımı, oturduğum mahalleyi, evimi, saf-temiz kalabilmeyi başaran insanları..komşularımızı..vs. vs..ne kadar da kıymetliymiş o günler, zaten kıymetini bilmiştim, ancak şimdi daha da iyi anlıyorum ne kadar da değerli olduklarını her birinin..



çocuk olmak, ayrıcalıktır! hiç kimse size söylediklerinizden ötürü sorumluluk yüklemez..hiç bir zaman kaygınız yoktur..uyanırsınız, yemek yersiniz ve doğru sokağaaa..benim gibi bir kızsanız erkek kardeşlerinizle birlikte bir sürü erkek çocuğunun içinde misket oynarsınız, onlarla birlikte futbol oynarsınız tabi kız olduğunuz için kaleci olmanız da kaçınılmazdır :) en uzağa tükürük fırlatmaca :) kışın leğenlerin içine binip kadın-erkek, yaşlı-genç demeden aşağı doğru uçurumlaşan mahallenizde kaymaca :) ve daha neler neler..




bütün bunları yaşayarak büyüdüğüm için kendimi ayrıcalıklı hissediyorum, çünkü ben bir çocuk gibi yaşadım..çocuk gibi hayaller kurdum; çocuk gibi eğlendim..günümüz çocukları için üzülüyorum, daha küçücükken elleri kreşe, anaokuluna bırakılmak zorunda kalıyorlar..biraz büyümeye başladıklarında ise tek eğlenceleri play-station salonları :( çünkü maalesef günümüz dünyası ve şartları bunları gerektiriyor..artık anneler aynı zamanda bir çalışan..ne yeteri kadar büyüdüklerine şahit olabiliyoruz çocuklarımızın, ne de ihtiyaçları olduğu zamanlarda yanlarında..



kim bilir belki bir gün dünya değişir, belki biz değişiriz..belki düşüncelerimiz..belki parayla çocuğumuza yüklemek istediğimiz donanımı sağlamanın tek başına yeterli olmadığını anlarız bi gün..aslolanın; onun hayallerinde mutlu bir aile görmek olduğunu, istediği zamanlarda ebeveynlerinin yanında olduğunu bilmek olduğunu, ne zaman sizi yanında görmek istese “şu anda olmaz, işlerim var, belki hafta sonu yapabiliriz” cümlelerini duymak zorunda kalmayacağını öğreniriz. Bunları öğrendiğimizde belki onlar büyür, biz de çocuk oluruz bir tutam..

8 Aralık 2011 Perşembe

tohumunda empati yoksa aşkın..

İşte o zaman ne yaparsanız yapın  karşınızdaki sizi anlamayacaktır. Her zaman bir iç çekişmeyi beraberinde getirecektir bu empatisizlik.  Empati de aşk gibi iki  kişilik yaşanırsa anlam kazandırır iç çekişmelere. AŞK; iki kişilik yaşanır normal şartlarda; bunun dışına çıkıldığı zamanlarda görülmüştür. Ancak taraflardan en az biri “öteki” dir diğerine göre yada birinin diğerinden haberi bile yoktur. Bu durumu normalleştirmeye empati bile yetmeyeceğinden; biz bizi ilgilendiren ve kısmen de olsa empati tohumları ve aşk tohumlarını sentezleyebileceğimiz  gerçek aşkla ilgilenelim. Bu aşkın tohumunu en fazla nasıl yeşertebiliriz, onu düşünelim. Neler yapabiliriz, neler yapmalıyız ki ortaya çıkan ilişki sapasağlam ayakta kalabilsin?  Sanırım bu sorunun en iyi cevabı karşındakinin yerine kendini koyabilmekten geçiyor yani empati kurabilmek..Son günlerde çok kullanılan ancak çok da uygulanmasında başarı sağlanamayan bir konudur bu. Sadece ikili ilişkilerde değil tüm insan ilişkilerinde ihtiyaç duyulur ama elbet insan en çok duygularının tavan yaptığı yerde aşk ta başarılı olsun ister. Başarı sağlanamaması için geçerli sebepleri vardır bireylerin. Yılların beklentisi bir an karşındaki gibi düşünmekle un ufak olur mu ki? Örneğin; bir bayansınız…ve hayalinizde kurduğunuz en önemli konulardan biri de evlilik..yani mutlu bir aile ortamı kurabilmek..Hayalinizde yakışıklı bir eş, çok güzel bir düğün, düşlediğiniz bir gelinlik, herkesin yüzünde görmek istediğiniz bir tebessüm var. Bu hislerle dünya evine girmek istiyorsunuz ve bir gün bu hayallerin gerçekleşme zamanı geliyor; ancak işler yolunda gitmiyor size göre çünkü istediğiniz gibi olmuyor hiçbir şey..Bu hayal kırıklığının verdiği etkiyle bir boşluk içinde hissediyorsunuz kendinizi..Çünkü bu hayalleri yalnız aklınızda değil, kalbinizde de büyütmüşsünüz senelerdir..Şimdi böyle bir durumda ne yapmalı? Empati bunun neresinde kaldı mı dediniz? Dedik ya; empati de aşk gibi iki kişiliktir. Taraflardan biri diğerinin yerine geçemediği durumlarda ortaya bir hayal kırıklığı semptomu ortaya çıkar. Bundan dolayıdır ki; tohumları yeşertebilmek için bir “ben”den bir “sen” çıkartabilmek gerekir ancak o zaman “biz” olunur ve ailenin temeli sağlam olur. Evlilik denen güzellik için tavizler ve fedakarlıklar gerektiğine bir sözümüz yok ama bencillik gibi soğuk ve kasvetli bir kavrama da niçin yer verelim ki pembe düşlerimizi somutlaştırmaya çalıştığımız anlarda ki o en sevilen, en umut vaat eden tarafından sokuluyorsa yaşantınıza şu bizim hks (hayal kırıklığı semptomları) hemen beliriveriyor meydanda. Empatiye evet, hks ye hayır mı?…o halde hadi gelin hepimiz empati tohumları ekelim aşklarımıza…Tohumunda empati de olsun aşkımızın ve “AŞK” olsun hepimize…

Pınar & Sema

1 Aralık 2011 Perşembe

samimiyet seni nasıl saklamak gerek???

Geçtiğimiz hafta sonunu bütün planlardan arındırmıştım. Uzun zamandır görüşemediğimiz eski arkadaşlarla buluşacaktık."kesin geliyorum","çok özledim ne iyi olacak görüşmek","gelmeyenler ayıp eder" nidalarında bulunan hiç kimse gelmedi:))

Tabi ki tek samimiyetsizlik örneği bu değildi gelen arkadaşların bazısından da dilinden "canıııııımmmmm" diyen ama beraberinde altyazısı eksik olmayan nidalar duyuldu.Ve ben hala burada durmuş "ne gerek var ki onu anlamıyorum" diye düşünüp duruyorum. Sahiden ne gerek var? Niye, neden, niçin böyle davranıyorlar. Hani derler ya biz bizi biliriz diye, biliriz tabi hatta tabiri caizse biz birbirimizin ciğerini biliriz. Ama düşünün artık o kadar kaybediyorlar ki damarlarında akan samimiyeti artık kendilerini tanıyamadıkları için karşılarındakileri de ne zamandır ve ne kadar tanıdıklarını düşünemez oluyorlar. Bir an düşünseler bilecekler rol yapacakları değil, kendileri olacakları sorgulanmadan rahat davranacakları yerdeler. Eski dostların arasında...Kolay bulunmayacak bir rahatlığı elinin tersi ile itip maskelerin ardına sığınan arkadaşlarım için mi üzülmeliyim yoksa her geçen gün samimiyetin azaldığı ortamların artışı için ve insanların artık "maskesiz çıkmam abi" diye ortalarda salınarak gezmesi ile insan oluşumuzun değilde diplomalarımızın, kredi kartı limitlerimizin, evlerimizin, arabalarımızın önem kazandığı bir dünyada yaşadığımız için mi??? Neyse ki henüz bütün arkadaşlar bu feci duruma düşmüş değil.Eskisi kadar hakiki,temiz ve şen sohbeti olan herkese özel olarak teşekkür ediyorum gönülden. Ama yine de gönlüm kırık...Her türlü yarayı,bereyi,hastalığı kolay atlatıyorumda bu gönül kırıklığı beni birkaç gün hapseder...Gönlüm kırık...Lütfen bana bir yardım samimiyetten bende kalan kırıntıları pamuklara mı sarıp sarmalasam da saklasam...

"Gelemiyorum" yada "gelmeyeceğim" demek niçin o kadar zor geldi bilemiyorum ama birçoğunun bahanesi çok ama çok komikti ve sanki beraberinde yalaaaaaan diye altyazı geçiyor gibiydi...Ey samimiyet seni yitiriyoruz ama yitirdiğimizi çaktırmayacağız derken daha bir komik oluyor ve hepten çaktırıyoruz.Bende hala biraz varsın diye düşününce kendimi sevesim geliyor ama bu kez de peki ben seni nasıl saklayayım da beni altyazılı konuşanlara karıştırma diye düşünmeden edemiyorum.


by Pınar Yiğit Solhan
http://delinindelisi.blogspot.com/2011/01/samimiyet-seni-nasl-saklamak-gerek.html